Koh Phangan'da tanıştığım Noy'dan öğrendiğim 2. yemek tarifi kajulu ve tavuklu pilavdı. Bu tür lezzetler hoşunuza gidiyorsa mutlaka deneyin derim..
1 porsiyon için:
1/2 tavuk göğsü
2 yemek kaşığı soya yağı
1 diş sarmısak
3-4 adet kuru çili biber
2 yemek kaşığı ham kaju fıstığı
1 yemek kaşığı soya sosu
1 yemek kaşığı balık sosu
1 yemek kaşığı istiridye sosu
1 çimdik tuz
biraz karabiber
1 orta boy kuru soğan
1 kase buharlanmış pirinç
Yapılışı:
Kajular yağda çevrilir, bir kenara alınır. Çili biberler yağda çevrilir, bir kenara alınır. Sarmısak ve tavuk yağa atılır, üzerine belirtilen soslar, tuz ve karabiber ilave edilerek yüksek ateşte pişirilir. Tavuklar pişmeye yakın soğan da büyük parçalar halinde doğranıp ilave edilir ve yüksek ateşte çevrilmeye devam edilir. Son olarak buharlanmış pirinç ile kenara ayrılmış olan çili ve kajular ilave edilerek tüm malzemelerin iyice birbirine karışması sağlanır. Sıcak olarak servis edilir.
Not: Pişirme işleminde wok kullanılması önerilir.
Koh Phangan'dayken yapılabilecek şeylerden birisi de fil çiftliklerine gitmek. Orada bulunduğumuz süre içerisinde 2 kere bu çiftliklere gidip, fillere muz yedirdik ve hatta onları sevdik. Bir file dokunmak harika bir duyguymuş. Bu akıllı ve duygu yüklü canlılarla vakit geçirmeye doyamadım. Hayvanları çok seviyorum!
oradan ayrılırken bu filcik (kendisi 38 yaşındaymış bu arada) önce hortumu aracılığıyla benimle el sıkıştı ve sonra ben ona el sallayıp bay bay yapınca, yine hortumuyla bana aynı şekilde karşılık verdi!
Gittiğimiz fil çiftliklerinden birinde gördüğümüz, bir köpeğin pirelerini temizleyen maymun sahnesi ise çok komikti. Köpek halinden gayet memnun kendini maymunun ellerine teslim etmiş, maymun ise görevini büyük bir titizlikle yerine getiriyor...

Koh Phangan'ın merkezi olan ve bir kasaba duygusu uyandıran Thong Sala'da akşamları kurulan yemek pazarı ayrı bir keyifti. Burada açılan standlarda çeşit çeşit pişmiş yemeklerin yanı sıra kendiniz orada seçerek pişirtebildiğiniz deniz ürünleri ve noodle ağırlıklı yemekler de mevcuttu. Uzak Doğu'da yemek çeşitleri söz konusu olduğunda, bu çeşitlerin bir sınırından veya adedinden söz etmek sanırım mümkün değil. Bazen bir gördüğünüz yemeği bir daha göremiyorsunuz, bazen de her gittiğiniz yerde mutlaka aynı türleri görebiliyorsunuz. Fakat ne olduğuna anlam veremediğiniz türden yemek çeşitleri de oldukça fazla. Bu durumda ne yediğinizi iyi seçmek önem taşıyor. Eğer yanlış tercihler yaparsanız ve yeni lezzetler denemekten vazgeçerseniz, Uzak Doğu'ya ilişkin kötü duygularla ve bir rahatsızlık hissiyle dönmeniz mümkün. Ancak doğru yemekleri bulursanız, büyük olasılıkla aklınızdan çıkmayacak hazlarla ve geri dönme arzusuyla eve döneceksiniz.

çok çeşitli ve lezzetli deniz ürünlerinden seçip burada pişirtmek
yapılabilecek en güzel yemek tercihlerinden birisi
seçtiğiniz yemek size özel olarak burada odun ateşinde, woklarda pişiriliyor
ortalığa nefis kokular yayılıyor...
tavuklu, tofulu, sebzeli ve tanımlayamadığım bazı diğer noodle'lar
bu çeşitleri sokakta açıkta satılan yerlerden yemeyi pek tercih ve tavsiye etmiyorum
fakat restorandaki versiyonlarının tadına mutlaka bakmak lazım
kesinlikle tavsiye etmediğim türden sokak yemekleri :)
domuz ve balık ağırlıklı, balıklısını başka bir yerde denemiştim,
kesinlikle bize göre bir lezzet değil
meyveler ve taze hindistancevizleri, her daim, her yerde
en taze ve en güzel yiyecek alternatiflerini oluşturuyor
Adanın içerisinde dolaşırken köy evi formatında bir evin bahçesinde bu şekilde dizilmiş olan hindistancevizlerini gördük. Bunların bir kısmının içi boşalmış gibi görünüyordu fakat bir kısmı da çok sağlamdı. Ben bunları güneşte kurusun da tavuklara yem olsun diye buraya koyduklarını düşündüm. Bora pek benimle hem fikir olmadı bu konuda ve içlerinden en güzelini kaptı :) Orada bulunan çiftçi olduğunu düşündüğümüz adamcağız bize gülen gözlerle baktı, ne düşündü bilemiyorum, tavuk yemi tezimin doğru olduğunu düşündürdü bana bu gülümseme aslında :) Bora aldığımız hindistancevizi karşılığında para vermek istediyse de adam kesinlikle kabul etmedi. Biz de aldık hindistancevizimizi, kuzeydeki plaja doğru yola koyulduk. Yalnız bu hindistancevizi hiç abartısız hayatımda yediğim en lezzetli hindistanceviziydi. O kadar etli ve suluyduki, çıkan lezzete inanamadım...


Bu plaj da diğer plajlar gibi adeta cennetten bir köşeydi. Çok sakin ve huzurlu olması ayrıca hoşumuza gitti. Etrafımızda insanlar olmasına rağmen neredeyse hiç ses yoktu. Kıyıya kadar ulaşan mercanlar ise suyun altında sergiledikleri görüntü ile gerçekten çok hoştu...
Plajdan dönerken karşımıza çıkan, 5 minik yavrunun ikisi olan bu sevimli ikili, bizi oyuna davet etti. Daha ayaklarının üzerinde zar zor dururken etrafımızda dönüp durmaları, ayaklarımızı yalamaları, kucağımıza aldığımızda hiç ses etmemeleri, biz giderken arkamızdan bir süre takip etmeleri bizi mest etti tabiki.

Koh Phangan'dan sonraki planımız Tayland'a sınır komşusu olan, UNESCO dünya mirasları listesine girmiş bulunan Luang Prabang kentiyle ünlü Laos'a geçmekti. Gitmeden önce gerek Dış İşleri Bakanlığı'mızın sitesinden kontrol ederek gerekse geçen sene buraya giden arkadaşlarla konuşarak ve internetten de tekrar kontrol ederek Türkiye için bu ülkenin vize uygulamasının sınır kapasında para ödeyip vizeyi almak şeklinde olduğunu teyit etmiştik. Ancak yaptığımız 13 saatlik zorlu tren yolculuğundan sonra öğrendiklerimiz bizi tamamen şoka uğrattı. Sınır kapısında herkes pasaportunu gösterip, damgasını alıp diğer tarafa geçerken biz TÜRK OLMAMIZ gerekçesiyle, pek çok kişinin adını bile duymadığı Laos ülkesinin sınırından geri çevrildik. Ekim 2009'da yayınlanan bir karar ile maalesef 'yalnız ve güzel' Türkiye'miz; Pakistan, Zambiya, Zimbabwe, Suriye, Sudan vb ülkelerin yer aldığı yaklaşık 20 ülkelik bir liste kapsamına alınarak, ülkeye gelmeden önce konsolosluğa giderek ve vize başvurusu yaparak vize alması gereken ülkeler içerisine girmiş. Başvurunuz kontrol edildikten sonra eğer uygun görülmezse hiç vize alamama ihtimaliniz de var anladığım kadarıyla. Üstelik olayın en ironik kısmı, Türkiye'ye en yakın Laos Konsolosluğu'nun Fransa'da bulunması. Tayland'da Bangkok'ta yer alan konsolosluktan da başvuru yapılabiliyormuş elbette ancak bu durumda Laos'a gitmek isteyen birinin mutlaka Bangkok'tan geçmesi ve başvuru için de birkaç gün burada vakit geçirmesi bekleniyor anladığım kadarıyla. Büyük bir hayal kırıklığı, yorgunluk ve üzüntü karışımı duygular içerisinde ve sağanak yağmur altında kaldıktan sonra 1 saat mesafede bulunan hava alanına gidip uçakları kontrol etme kararı aldık. Bambaşka bir serüvene doğru yola çıktığımızın ise o an hiç farkında değildik. Laos kapısında yaşadığımız boynu bükük geri dönüş sayesinde bilmeden "cennet" kelimesinin dahi tanımlamaya yetmeyeceği Phi Phi adalarına doğru yola çıkmış olduk... Laos macerasından ise geriye sadece trende ve trenden sınır kapasına giderken bindiğimiz tuktuktan çekilen bu iki fotoğraf kaldı...

trende uyandığımız sabah beni selamlamaya çalışan bu minik Laoslu kızın
sempatikliğini nasıl anlatabilirim bilemiyorum :)
balıkçı bir teyze biz tuk tukla geçerken bizi selamladı
Bir sonraki yazı: Phi Phi adaları